READING

Jane Jacobs’ın Kaldırımları

Jane Jacobs’ın Kaldırımları

Jane Jacobs, Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı kitabında şehir gözlemlerini, kendine sorduğu sorulara cevap arayarak bizlere aktarmıştır. “Hangi faktörler şehri emniyetli kılar?”, “Mahalle nasıl bir şeydir?”, “Büyükşehirlerde mahallenin nasıl bir konumu vardır?”, “Şehirlerde hayat nasıl işler?” gibi sorular sormuştur.

Kitap, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehir mahallesinin çöküşünden sorumlu olan 2. Dünya Savaşı sonrası kentsel planlama politikalarına bir eleştirisidir. Modernist planlama hareketlerine karşı hareket ederek, Amerika Birleşik Devletleri’nde organik kent canlılığı için yeni kalkınma ve savunma önerileri getirmektedir. Kentsel yenilemenin şiddetli bir biçimde kentlerin doğal yapısını yok ettiğini iddia etmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde mega-kentlerin daha da büyüyecek olması pek çok yeni kentsel sorunu beraberinde getireceğini göstermektedir. Kentlerin sorunlarını, sorunları nasıl olmalı diye tartışmak yerine, kendi kentini örgütleme gücü ile anlayabileceğimizi söylemiştir ve bu sürecin organik bir bütünlük içinde olduğunu vurgulamıştır.

Jane Jacobs'ın Kaldırımları

Jane Jacobs

Kitapta sıklıkla New York’tan bölge örnekleri kullanmıştır. Bölgelerin yerlileri ve sonradan gelen insanların sokakta geçen olaylara tepkileri, güven ve sahiplenme durumlarını kıyaslamıştır. Örneğin kitabın giriş bölümünde North End bölgesini samimi, güvenli ve sağlıklı buluyor ancak bölge “korkunç bir gecekondu” olarak nitelendirilmektedir. Gerçek dünya ve uzmanların gözünden olayların farklı olabileceği her şeyin teknik temellere dayanmadığı ve sosyolojik olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır.

Jacobs’a göre kaldırımlar bölgenin düzenin korumada önemli bir sistemdir. Örneğin, dükkanların kaldırımlara açılması, şehrin bütün işleyişinin kaldırımlar üzerinde gerçekleşmesi buna önemli bir etkendir. Sağlıklı bir şehir kaldırımında güvenliği korumak için polis her zaman gerekmemektedir. Sokaklar, doğal sahipleri tarafından denetlenmelidir. Bu doğal sahipler sokak etkinliklerini izlemekten zevk alan, gerektiğinde sokağa müdahale edebilecek olan kişilerdir. Jacobs’a göre boş sokaklar ve yüksek katlı konut projelerinde terk edilmiş alanlar ve merdiven boşlukları vb. alanlar arasında bir bağ vardır. Apartmanların modernleşmesi, oturan insan profillerinin değişmesi, erişim kontrollerinin azalması, ilgisiz insanlar ve denetim işlevinin bulunmaması yabancıların varlığının otomatik olarak tehdit haline getirmektedir. Halka açık ama halk tarafından da korunuyorlar ve bu kontrol ve önlem eksikliği gibi durumlar yaratabilmektedir. Apartman sakinleri güvensiz hissetme durumlarında buralardan ayrılmaktadırlar. Bu sıkıntı için çözüm önerileri bulunmaktadır. Jacobs örnek olarak Brooklyn Projesi‘nin (Blenheim Evleri) koridorları halka açarak çevreyi donatarak ve kiracılara kullanım alanları tanıyarak problemleri azaltıldığını öne sürmüştür. Hareketli bir yaşam çevresinin bulunması sokakların yoğun olarak kullanılması şehir güvenliği için ön şart olduğu fikrine dayanarak Jane Jacobs bar, restoran ve halka açık yerlerin önemini vurgulamıştır.

“Şehirlerin gözü olmalı” diye bir yorum getirmiştir. Küçük dükkanlar, sokak satıcıları gibi etkenler, bir şehrin suç oranının azalmasında önemli etkenler olacağını savunmuştur. Bir şehrin asayişini sadece polis sağlayamaz, insanların suç işlemekten çekinmesi için sokakların göz önünde olması gerekmektedir.

Jane Jacobs'ın Kaldırımları

Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı

“Anlaşılması gereken ilk şey, şehirlerde kamusal huzuru -kaldırım ve sokak huzurunu- koruma işinin, polisin varlığı zorunlu olsa da, öncelikle polis tarafından yapılmadığıdır. Kamusal huzuru koruyan; orada yaşayan halkın karmaşık, üstelik neredeyse bilinçsiz olan, gönüllü denetim ve standartlar ağıdır; üstelik bunu uygulayan da halkın ta kendisidir. Şehrin bazı alanlarının (en çok göze çarpan örnekler eski toplu konut projeleri ve nüfus devridaimi çok yüksek olan sokaklardır) kaldırımlarında yasa ve düzenin korunması neredeyse tümden polis ve özel güvenlikçilere devredilmiştir. Böyle yerlerin cehennemden farkı yoktur. Normal, kendiliğinden medeniliğin çöktüğü bir yerde medeniyeti korumaya milyon polis yetmez.”

Kaldırım, kamuoyuna açık olmalıdır. Birbirini tanımayan insanlar bir araya geliyorlar ve birbirlerini bu şekilde tanımaktan rahatsız olmuyorlardır. Bu temaslar kamusal bir güven ağı oluşturur. Örneğin mahalle marketine girdiğimde günlük yapılan küçük bir sohbet oraya olan bir güven ve iletişim bağı oluşturur. Bu güven doğal olarak oluşmaktadır. Bir çaba temelli değildir. Ancak bu güvenin kaybı bir felaket oluşturabilmektedir. Bu süreçte mahremiyet önemlidir. Bu sosyal mahremiyet bir pencere ya da duvarla sınırlandırılmak kadar basit değildir. Jacobs’a göre iyi bir şehir sokağında komşular, insanların temel mahremiyetini koruma arzusu ile çevresindeki insanlarla çeşitli derecelerde temasla bulunur ve bu temaslar arasında mucizevi bir denge bulunmaktadır. Bu durum kendiliğinden doğal olarak işlemektedir. Ölçek küçüldükçe insanların birbirine güven miktarında değişmeler olmaktadır.

Jacobs’a göre şehirleri anlamak için ayrı ayrı kullanım şekilleri değil, kullanım biçimleri ve karışımlarını incelememiz gerekmektedir. Şehirlerdeki asayiş, kamusal kullanım ve çapraz ilişkiler göz önünde bulundurulmalıdır. Verimli bir çeşitlilik yaratmak için; karışık birincil kullanım ihtiyacı, küçük blok ihtiyacı, eski bina ihtiyacı ve yoğunluk ihtiyacı bulunmaktadır. Örneğin kitap gelip-geçer kiracıları şehir asayişi için yararlı bulmazken şehrin çeşitliliğini sağlamak için önemli bir etkendir.

Jane Jacobs'ın Kaldırımları

Washington Square Park

Şehirler üzerine düşünürken neyin faydalı olup olmayacağı, bizim düşündüklerimize değil de, konunun ne düşünmemiz gerektirdiğine yani doğasına bağlıdır. Farklı şehirlerin aynı problemleri ortaya koymaları çözümlerinin de aynı olduğunu göstermemektedir. Jacobs’a göre şehirleri anlamak için süreçler üzerine düşünmek, tümevarıma yönelik çalışmak ve ortalama, ortalama dışı ipuçları beraber düşünmek gerekmektedir.

Kafamızdaki soruların cevaplarını homojen yerlerde bulamayacağız. Şehirlerde bizler yaşıyoruz. Hepimiz birbirimizden bu kadar farklıyken şehirlerimizin sorun ve çözümleri aynı olmasını beklemek yanlış bir yaklaşım olur.

Son olarak İstanbul birçok farkı olguyu bir arada barındırması ile Jane Jacobs’ın bahsettiği kent modelini yansıtmaktadır. İstanbul’un da kendine has problemleri ve çözümleri var. Bütün şehirlerin kendine has problemleri bulunmaktadır. Kendi içlerinde anlaşılmaları ve yorumlanmaları gerekmektedir. Örneğin hasta iki insan düşünün bunların hastalıklarının aynı olması aynı ilaca ihtiyaçları olduğu ya da aynı kişi oldukları anlamına gelmez. Şehirler de böyledir.

 


RELATED POST